SEMİNERLER
Üsküdar Üniversitesi Gençlere Bağımsızlık Çağrısı Yapıyor
Hayatı Fark Et Bağımsızlığını İlan Et
Üsküdar Üniversitesi öğrencileri açtıkları bağımsızlık bayrağı ve okudukları manifesto ile gençlere maddeden uzak bağımsız bir hayat çağırısı yaptı. İSTKA (İstanbul Kalkınma Ajansı) desteği ile gerçekleşecek proje kapsamında madde bağımlılığı üzerine tarama ve test araştırmaları yapılırken aynı zamanda çok geniş bir bilinçlendirme çalışması yürütülecek.
Üsküdar Üniversitesi davranış bilimleri alanındaki uzmanlığı ve akademik birikimiyle madde bağımlılığı üzerine yürüttüğü projeleri, tespit ve çözüme yönelik mücadele eden iki merkez etrafında birleştirdi. Üsküdar Üniversitesinin bünyesinde faaliyet gösteren BATAMER ve BAUMER ile özellikle gençleri tehdit altına alan bağımlılık konusunda ortak paydada çalışmalar yürütülüyor. Bu anlamda başlatılan ve İSTKAnın desteği ile kurulan BATAMER (Toksik ve Bağımlılık Yapan Maddelerin Kanıta Dayalı Tayin, Tarama ve Danışma Merkezi) bir yıl boyunca İstanbuldaki tüm halka açık ve ücretsiz olarak tanı koyulmasına hizmet edecek. Merkezde, analitik alanda en ileri teknolojiye sahip cihazlarla ölçümler yapılacak. Hızlı ve geçerli analiz yöntemlerini içinde barındıran bu merkez, alanında uzman farmakolog, eczacı, kimyager, psikiyatrist ve psikologlarla birlikte geniş kapsamlı bir tarama hizmeti sunuyor.
Üsküdar Üniversitesi çatısı altında faaliyet gösteren, bağımlılık alanında bilimsel araştırmalar yapmanın yanı sıra projeler üreten, toplumu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla çalışmalar yürüten BAUMER (Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi) Bağımsızlık Hareketi ile gençlere Bağımsız olun ve hayatı fark edin mesajı veriyor. BAUMER proje kapsamında bir yıl boyunca Beykoz Belediyesi ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile ortak farkındalık eğitimlerini sürdürecek.
Bağımsızlık hareketini başlatıyoruz
Üsküdar Üniversitesi, akademik yılının ilk dersini Hayatı Fark Et Bağımsızlığını İlan Et konulu panel ile verdi. İlk dersin açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan gerçekleştirdi. Tarhan, konuşmasında; Davranış Bilimlerine odaklanan bir üniversite olarak bağımlılığın değiştirilmesi gereken bir davranış şekli olduğuna inanarak, daha sağlıklı gençler için Bağımlılık konusuna özellikle eğiliyoruz. En temel amacımız gençlerin bağımlılıkla ilgili farkındalıklarını artırmak, nitelikli kişiliğe sahip, hayata karşı hazırlıklı bireyler olarak gelişmelerini desteklemek. Bu amaç doğrultusunda gençlere Bağımsız olun ve hayatı fark edin mesajını veriyoruz. Hayatı fark et, Bağımsızlığını ilan et mottosu ile başlattığımız Bağımsızlık Hareketi ile bağımlı olunan nesnelerden çok bağımlılık davranışının fark edilmesini, bağımlılığın aslında yanlış bilgi ve duygulardan kaynaklandığını anlatmayı hedefliyoruz. İlk çıkış noktamız, gençleri bağımlı olmaya iten bakış açılarının dışında farklı bakış açılarının da olduğunu fark ettirmek Akademik kadromuz ve araştırma merkezlerimizle, bu hareket doğrultusunda gençlerimizi tehdit altına alan bağımlılık ile mücadele ediyoruz.
Öğrencilerimiz bugün burada bağımsızlık bayrağını dalgalandırarak önemli bir adım attılar. Dileğimiz bütün gençlerin bu bilinçle hayatlarındaki her türlü bağımlılığa son vererek kendi bağımsızlıklarını ilan etmeleridir şeklinde konuştu.
Toplum yararına projeler ürettiği için Üsküdar Üniversitesini kutluyorum
Kalkınma Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, üniversiteleri bir kalkınma kurumu olarak gördüklerini belirterek toplum yararına projeler ürettiği için Üsküdar Üniversitesini kutladı. Ceylan, Gelecek 10 yılda Türkiyede yardımcı sağlık personeli sayısında yüzde 150 oranında artış bekliyoruz. Sağlık alanında inanıyorum ki bu üniversitenin öğrenciler gelecek 10 yılda işsizlik sorunu yaşamayacak ve nitelikli insan gücü olarak istihdama katkı sağlayacaklar dedi.
Hayatı Fark Et Bağımsızlığını İlan Et
Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Erkmenin moderatörlüğünü üstlendiği Hayatı Fark Et Bağımsızlığını İlan Et panelinde BATAMER Müdürü Prof. Dr. Tuncel Özden, BAUMER Müdürü Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, NPFUAM Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay ve ŞİDAM Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy konuşmacı olarak yer aldı. Panelde, bağımlılığın neden zor tespit edildiği, bağımlılığın bir suç olup olmadığı, gençlerin bağımlılıktan uzak durması için neler yapılabileceği konuları tartışıldı.
Prof. Dr. Tuncel Özden, bağımlılık yapan maddelerin tespitinin çok zor olduğuna dikkat çekerek BATAMERin bu yöndeki çalışmalara destek vermek amacıyla kurulduğunu söyledi. Bağımlılık yaratan maddelerin tespit edilmesi için çalışma yapan kurumların sayısının yetersiz olduğunu belirten Prof. Dr. Tuncel, Türkiyede sadece İstanbul Adli Tıp Kurumu ve Ankara Adli Tıp Kurumu laboratuvarlarında tespit yapılabildiğini, bunun da ancak adli olaylar için kullanılabildiğini kaydetti. Prof. Dr. Tuncel, merkezde bağımlılık yapan her türlü maddenin kısa sürede tespit edilmesinin sağlanacağını söyledi.
Bağımlılık hastalıktır, tedavi edilebilir
Prof. Dr. Sevil Atasoy ise uyuşturucu ile mücadelede Türkiyenin de aralarında bulunduğu 190 ülkenin uluslararası düzeyde çalışmalar yürüttüğüne dikkat çekerek uyuşturucu madde kullanımını engellemenin yanısıra gerekli tüm önlemlerin alınmasının şart olduğunu vurguladı. Prof.Dr. Atasoy, madde bağımlılarının suçlu olarak değil hasta olarak kabul edilmeleri gerektiğini belirterek Bağımlıların tedavi edilmeleri, yardım almaları sağlanmalı ve toplumdan dışlamak yerine sosyal hayata karışmalarını sağlamak gerekir. Nasıl kalp ya da kanser hastalarına ceza vermeyi düşünmek akıldışı bir durumsa madde bağımlılarını hapsetmek, bu kişilerin tedavilerine yasal engel koymak insan ve hasta haklarına karşı bir uygulamadır. Madde bağımlısı kişilerin her türlü hizmetten yararlanmaları gerekir. Madde bağımlılığı bilime dayalı yöntemlerle önlenmelidir. Bağımlıların cezalandırılması faydadan çok zarar getirir. Bağımlı insan bir beyin hastalığına tutulmuştur. Bağımlılıkla mücadelede ve tedavide yasal, ahlaki çerçeveden çıkılararak sorun bilimsel çerçeveye yerleştirildiğinde doğru adım atılacaktır. dedi.
Bonzai biyolojik bir silahtır
Prof. Dr. Tayfun Uzbay da son günlerde neden olduğu ölümlerle sıkça gündeme gelen Bonzainin hem biyolojik hem de psikolojik bir silah olduğunu belirterek Bütün bağımlılık yaratan maddeler biyolojik silahtır. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. En büyük risk grubu da risk almaya en yatkın olan ergenler ve gençlerdir. Madde bağımlılığı ile mücadelede sosyo kültürel özellikler, coğrafi konum masaya yatırılmalı, siyasiler görüşlerini harmanlayarak bir program oluşturulmalı ve o program hükümetler değişse bile her zaman uygulanmalı diye konuştu.
Gençlere kulak vermek istiyoruz
Prof. Dr. Nesrin Dilbaz da bağımlılığın sadece uyuşturucu madde ile sınırlı olmadığını belirterek kumar, yemek, cinsellik hatta internetin de bağımlılık yarattığını belirterek kurulan merkez sayesinde bağımlılığın tüm çeşitleri ile ilgili farkındalık yaratmayı amaçladıklarını söyledi. Prof. Dr. Dilbaz, Bağımsız olmak isteyen gençlere kulak vermek istiyoruz. Öncelikli amacımız koruma değil tedavi. Gençlerin bağımlılıkla ilgili farkındalıklarını artırmak istiyoruz dedi.
Panelin ardından Üsküdar Üniversitesi öğrencileri sahneye çıkarak bağımsızlık manifestosunu okuyup Bağımsızlık Bayrağını açtılar. Bağımsızlık bayrağı Üsküdar Üniversitesi tüm yerleşkelerinde dalgalanacak.
Tören Üsküdar Üniversitesi öğrencileri tarafından oluşturulan İşaret Dili Korosu'nun mini konseri ile sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Bağımsızlık Manifestosu
Yaşamına sahip çık;

Hayatının sorumlusu sensin!
Kaygılarından kurtulmak senin elinde;
Sosyal cesaretini arttır.
Yaşam tüm anların toplamıdır;
Hayatı fark et, hayata dokun!
Hayal ettiğin her şey için;
Aklının sınırlarını keşfet!
Hayat tercihtir;
Hayır demeyi öğren!
Hayatı fark et,
Bağımsızlığını ilan et!
AİLELERE BAĞIMLILIĞA YÖNELİK FARKINDALIK EĞİTİMLERİ
Yrd. Doc. Dr. Onur Noyan, Uzm. Klinik Psikolog Saadet Merih Çengel
Bağımlılık ani gelişen bir hastalık değildir. Yavaş yavaş sinsi bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Aileler bu süreci farkına vardığında iş işten geçmiştir. Bazen davranış değişikliklerinden, arkadaş çevresinin değişmesinden, medyadan gördüklerinden etkilenirler. Bazen bu değişimleri önemserler, bazen bu değişimleri çocuklarına konduramazlar, bazende nasıl konuşacaklarını bilemezler. Çocuklarının madde kullanıp kullanmadıklarını anlamak esas sorun teşkil etektedir. Ergenler kendi kimliklerini oluşturmak, bağımsız bireyler olmak için pek çok farklı davranışlar sergilerler. Bu davranışlar ebeveynlerden bağımsız olmak yanında ergenlerin aynı zamanda özerk bir birey olduklarını göstermek için yaptıkları davranışlardır. Uyuşturucu madde kullanımı genellikle ergenin bağımsızlığının simgesidir. İlk madde denemesi genellikle ‘merak’ olarak tanımlanmaktadır. Hiçbir ergen bağımlı olabileceğini düşünerek madde kullanmamaktadır. Davranışsal değişiklikler, maddeye özel belirtiler ve bedensel belirtiler, okul başarısı, kişilik değişimleri, iletişimde bozulmalar gibi öncü değişiklikler ergenlere karşı dikkatli olunması gereken noktalardır. Değişimleri takip sürecini ergene hissettirmeden yapmak sağlıklı olacaktır. Ne kadar erken tanınırsa ve sağlıklı müdahale edilirse o kadar iyi olacaktır.
Ailelere yönelik eğitimlerdeki hedefimiz ailelere bağımlılık hakkında bilgilendirme yapmak, madde kullanımını tanımak, sağlıklı iletişim kurmak ve müdahale yapmak üzerine olacaktır.
AİLELERE BAĞIMLILIĞA YÖNELİK FARKINDALIK EĞİTİMLERİ
Yrd. Doc. Dr. Onur Noyan, Uzm. Klinik Psikolog Saadet Merih Çengel
Bağımlılık ani gelişen bir hastalık değildir. Yavaş yavaş sinsi bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Aileler bu süreci farkına vardığında iş işten geçmiştir. Bazen davranış değişikliklerinden, arkadaş çevresinin değişmesinden, medyadan gördüklerinden etkilenirler. Bazen bu değişimleri önemserler, bazen bu değişimleri çocuklarına konduramazlar, bazende nasıl konuşacaklarını bilemezler. Çocuklarının madde kullanıp kullanmadıklarını anlamak esas sorun teşkil etmektedir. Ergenler kendi kimliklerini oluşturmak, bağımsız bireyler olmak için pek çok farklı davranışlar sergilerler. Bu davranışlar ebeveynlerden bağımsız olmak yanında ergenlerin aynı zamanda özerk bir birey olduklarını göstermek için yaptıkları davranışlardır. Uyuşturucu madde kullanımı genellikle ergenin bağımsızlığının simgesidir. İlk madde denemesi genellikle ‘merak’ olarak tanımlanmaktadır. Hiçbir ergen bağımlı olabileceğini düşünerek madde kullanmamaktadır. Davranışsal değişiklikler, maddeye özel belirtiler ve bedensel belirtiler, okul başarısı, kişilik değişimleri, iletişimde bozulmalar gibi öncü değişiklikler ergenlere karşı dikkatli olunması gereken noktalardır. Değişimleri takip sürecini ergene hissettirmeden yapmak sağlıklı olacaktır. Ne kadar erken tanınırsa ve sağlıklı müdahale edilirse o kadar iyi olacaktır.
Ailelere yönelik eğitimlerdeki hedefimiz ailelere bağımlılık hakkında bilgilendirme yapmak, madde kullanımını tanımak, sağlıklı iletişim kurmak ve müdahale yapmak üzerine olacaktır.
ERGENLERDE TEMEL BECERİ VE FARKINDALIK EĞİTİMİ
Yrd. Doc. Dr. Onur Noyan, Yrd. Doc. Dr. Asil Özdoğru
Ergenler kendi kimliklerini oluşturmak, bağımsız bireyler olmak için pek çok farklı davranışlar sergilerler. Bu davranışlar ebeveynlerden bağımsız olmak yanında ergenlerin aynı zamanda özerk bir birey olduklarını göstermek için yaptıkları davranışlardır. Uyuşturucu madde kullanımı genellikle ergenin bağımsızlığının simgesidir. İlk madde denemesi genellikle ‘merak’ olarak tanımlanmaktadır. Hiçbir ergen bağımlı olabileceğini düşünerek madde kullanmamaktadır. Ergenliğin omnipotansı ile ‘bana bir şey olmaz’ düşüncesi ergenleri riskli davranışlara gebe kılar. Ergenlerde madde deneme oranları yetişkinlere göre daha sıktır. Daha fazla risk alırlar.
Bu dönemde ergenleri bilgilendirmek bağımlılıkta birincil önleme dediğimiz uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılıkla mücadelenin temelidir. Bu aşamada hedef henüz hiç madde kullanmamış ama risk taşıyan bireylere ulaşmak olmalıdır. Eğitim verilerek madde kullanımının engellenmesi hedeflenmektedir. Ergenlere yönelik eğitimlerde korkutmak sadece caydırıcı etki sağlamaktadır. Tarafsız ve basit bilgilendirme ile birlikte iletişim becerilerini arttıracak (duygu kontrolü gibi ) ve riskli durumlarda yapılması gerekenler (hayır demek gibi) hakkında eğitimler vermek bağımlılıkla mücadele konusunda fayda sağlamaktadır. Gençlerin birbirlerine yanlış bilgileri aktarmasına engel olmak için doğru, gerçekçi bilgiler korkutmadan fakat dikkat çekici bir şekilde verilmelidir.
Hayır Demek
Sosyal ilişkilerimizde önceliğin bireysel mutluluk olması gerekir. Bu nedenle bireysel kararlarımızı alırken kendimizi düşünerek almayı ve gerektiğinde hayır diyebilmeyi öğrenmemiz gerekir. Sosyal ortamda mutlu olabilmek için ben olabilmeyi başarmak, karar verirken kendimizi düşünebilmek ve gerektiğinde hayır diyebilme becerisi kazanmak gerekir. Öğrencilere gerektiğinde kendi isteklerini öncelik verip, başkalarını mutlu edemeyecek olsalar ve başkalarının çıkarları ile çatışsa dahi kendileri için doğru olduğunda ‘hayır’ diyebilmeyi öğretmek önemlidir. Öğrencilerin sosyal yaşamda ben olarak var olup kendi adlarına karar verebilmelerini, bazen bu konuda içsel çatışma yaşasalar dahi ‘hayır’ deyip yaşamlarına devam edebilmeleri ve bu davranış biçiminin onların sosyal hayatta mutlu olabilmeleri için temel olduğunu anlamaları için ‘Hayır Deme’ eğitimi şarttır. Çoğu zaman insanlar başkalarını memnun etmek adına istemedikleri halde ‘Evet’ derler. Başkalarının mutluluğunu düşünmek, bulunduğumuz ortamda kabul görmek, ya da güç kazanmak için yapılan bu davranış, aslında bizi mutsuz etmektedir. Bazen insanlar kendileri için zararlı gördükleri ve yapmak istemedikleri davranışları arkadaşlarının baskısı altında, onları gücendirmemek ve kaybetmemek için ‘Evet,” demek zorunluluğunu altında hissedebilmektedirler. Aslında gerçek dostlar insanı zarara sokacak işleri teklif etmez ve bireysel sınırlarımızı zorlamazlar. Yapılan tekliflerin zarar getireceği düşünüldüğü durumlarda, arkadaşlığı kaybetmeyi dahi göze alarak, ‘Hayır!” diyebilmek önemlidir.
Duyguların kontrolü ve düzenlenmesi
Günlük hayatımızdaki davranışlarımız, düşünce ve duygularımızdan etkilenir. Bu yüzden uyumlu ve olumlu davranışların ortaya konabilmesinde duyguların kontrolü önemlidir. Hayatının her döneminde ve alanında duygularını kontrol edebilen kişiler daha olumlu deneyimler ve ilişkiler yaşayabilirler. Duygu kontrolü kişinin riskli davranışlarını engelleyerek ve başarı ve mutluluğa ulaşmasına yardımcı olur. Kızgınlık, korku, kaygı ve üzüntü gibi olumsuz duyguların kontrol edilebilmesi bireyi ve ilişkilerini bu duyguların yıkıcı etkilerinden korur. Olumlu duygular için de geçerli olan duygu kontrolü hazzın ertelenebilmesi durumunda olduğu gibi kişiye olumlu sonuçlar getirebilir. Duygularını iyi yöneten ve düzenleyen bireyler duyguların yaşanması ve ifadesinde doğru zamanlama, yönlendirme ve seviyelendirme yapabilirler. Duygu kontrolü mizaç ve kişiliğin bir parçası olduğu kadar da öğrenilebilir bir beceridir. Gençlere ve ebeveynlere yönelik bu konudaki eğitimler faydalı kazanımlar sağlayabilir.
MADDE BAĞIMLILIĞI KONUSUNDA BİLİNMESİ GEREKEN HER ŞEY
Prof. Dr. Tayfun Uzbay
Madde Bağımlılığı İlaç niteliğine sahip bir maddenin beyni etkilemesinden kaynaklanan, maddenin keyif verici etkilerini duyumsamak veya yokluğundan kaynaklanan huzursuzluktan sakınmak için, devamlı veya periyodik olarak madde alma arzusu ve bazı davranış bozukluklarıyla karakterize bir beyin hastalığıdır.
Aşağıda sıralanan belirtilerin tamamını veya bazılarını yineleyerek sergileyen bir kişi “madde bağımlısı” kabul edilebilir (DSM-V)
-
Maddenin keyif verici etkisini duyumsayabilmek için dozun belirgin bir şekilde arttırılması veya aynı dozun yinelenerek alınması sırasında
-
başlangıçtaki keyif verici etkinin duyumsanamaması (“tolerans” gelişmesi)
-
Maddeye karşı aşerme düzeyinde, “şiddetli özlem (crawing)”
-
Maddeyi alış sıklığının ve alınan madde miktarın abartılı ölçüde artması
-
Madde alınmadığı zaman yoksunluk krizinin ortaya çıkması ve krizin madde alımı ile birlikte hafiflemesi veya tamamen kaybolması
-
Madde kullanımını kontrol etmeye veya tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması
-
Zamanın büyük ölçüde madde bulmaya ve stoklamaya yönelik faaliyetlere harcanması
-
Madde kullanımına bağlı olarak sosyal ve iş aktivitelerinin giderek azalması
Kullanılan maddeye bağlı olarak fiziksel ve psikolojik arazların ortaya çıkması ve buna rağmen madde kullanımının sürdürülmesi
-
Ergen, genç ve genç erişkinlerde sık
-
Toplumda görülme sıklığı hızla artarken oranların ne olduğu ve ne kadar arttığı konusunda fikir birliği yok
-
Radikal/rasyonel tedavisi yok. Mevcut tedavi zor ve pahalı
-
Bağımlılık yapan maddeler üzerinden yıllık dünyada dolaşan para 500 milyar Amerikan Doları
-
Başka hiçbir hastalık organize suç örgütleri, terör ve kara para ile bu kadar iç içe değil
-
Mutlaka kontrol edilmesi gereken bir beyin hastalığıdır.
-
Gençlik (özellikle ergenlik dönemi)
-
Analitik düşünceye dayalı akılcı eğitimden yoksunluk
-
Bilim, etik ve hukuk zeminden yoksun bir toplum yaşantısı
-
Sevgi eksikliği, sevgiyi tanımama ve yaşamama
-
Spor, sanat, yararlı hobiler ve sosyal faaliyetlerin özendirilmemesi ve/veya kısıtlanması
-
Gelecek endişesi
-
Madde bağımlılığı konusunda bilimsel ve gerçekçi eğitim eksikliği
-
Aile, okul ve sosyal çevrenin aşırı baskıcı tutumu nedeni ile kendini ifade etmede güçlük yaşama
-
Kendisi ve yaşadığı sosyal çevre ile sağlıklı bir iletişim kuramama
-
Zamanını üretkenlikten uzak bar, kumarhane ve kahvehane gibi yerlerde geçirme
-
Genetik yatkınlık (ödül eksikliği sendromu)
-
Dürtüsellik (impulsivite)
Madde bağımlılığı ile savaşta temel strateji:
-
Yeni bağımlıların oluşmasının özellikle eğitim yolu ile engellenmesidir.
-
Ezberci değil, analitik düşünceye dayalı bilim, etik ve hukuk bilinci aşılayan bir ulusal eğitim programı olmalıdır.
-
Gençler “hayır” diyebilecek bir bilince ve güce sahip olmalıdır.
TOKSİK VE BAĞIMLILIK YAPAN MADDELERİN TEST, TANI VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (BATAMER) VE UYUŞTURUCU MADDE ANALİZLERİ

Prof. Dr. Tuncel Özden
Bağımlılık oluşturan ve/veya uyuşturucu sınıfına giren maddelerin tüketimi son yıllarda hızla artmış bulunmaktadır. Uyuşturucu bulundurmak veya kullanmak suçundan yargılananların ve uyuşturucu nedenli ölümlerin sayısı giderek artmaktadır. Günümüzde ilerleyen tıp sayesinde uyuşturucunun etkileri daha fazla bilinmektedir ve zararlarının boyutu daha da büyümektedir. Bu durum toksikolojik analizlerin önemini artırmaktadır.
Bu sunuda ülkemizin değişik bölgelerinde uyuşturucu kullanımı ile ilgili veriler adli makamların yayınlarına göre yıllara sari olarak çıkarılmış ve hangi coğrafi bölgelerimizde hangi uyuşturucuların daha fazla kullanıldığı rakamsal olarak sunulmuştur. Ayrıca, uyuşturucu kullanımı sonucunda oluşan bedensel ve beyin harabiyetleri ilgili olarak bilgiler verilmiş ve sonuçlar çeşitli örneklerle açıklanmıştır.
EMA ve FDA genelde kullanılan immunoassay yöntemlerindeki her bir pozitif sonucun mutlaka ileri kromatografik analizler ile doğrulanmasını istemektedir. Bu neden ile üniversitemiz bünyesinde kurulan Klinik Farmakogenetik Laboratuvarında immünoassay yöntemiyle bulunan sonuçların doğrulanması ve hatta doğrulamaya gerek duymadan gerçekleştirilmesi klinik gereklilik olarak karşımıza çıkmıştır. Bağımlılık yapan ve uyuşturucu kapsamındaki maddelerin organik sıvılarda, hızlı, ucuz ve geçerli analiz yöntemleri geliştirilmiş ve yöntemlerin tümü Avrupa İlaç Ajansı tarafından istenilen şekilde valide edilmiştir. Analizi yapılan maddeler opiyatlar, kokain, esrar grubu, amfetamin grubu, alkol ve sentetik esrardır.
HEDEFLERİN GÜCÜ
Yrd. Doç Dr. Zülfikar ÖZKAN
İnsanların çoğunun, günlük yaptığı iş ile hedefi arasında uyum yoktur. Bu kişiler gideceği yönü bilseler de yolu bilmezler. Bu bakımdan yine başarısız olurlar. Örneğin ses sanatçısı olmak isteyen bir kimse, zamanın çoğunu bir kahvehanede iskambil oynayarak geçiriyorsa hedefine ulaşamaz. Bu kimse ses sanatçısı olmayı ne kadar isterse istesin, tuttuğu yol onu ses sanatçısı olmaya götürmez. Çünkü bu kimsenin yaptığı iş ile yapmak istediği iş arasında farklılık vardır. Bu kişi ses sanatçısı olmaya karar vermiş olabilir, ama iradesi bu kararını uygulayacak güçte değildir.
Hedef tespiti yaptıktan sonra yapılacak en önemli iş doğru yoldan o hedefe gitmeyi öğrenmektir. Bunu için de gidilen yolun hedefe uygun olup olmadığını zaman zaman kontrol etmek lazım. Acaba hedef tespit ettikten sonra onu gerçekleştirmek için başkalarının değer ve düşüncelerine göre mi yola çıkıyoruz? Başkaları bizim değerlerimizi bilmediğine göre onlar bize doğru yolu gösterebilirler mi? Ayrıca kendi değerlerine göre yaşamayan kimselere sahtetâr denmez mi? İnsanın kendi ayaklarının üstünde durabilmesi için, kendine ve yeteneklerine güvenmesi gerekir.
DAVİD.J. SCHWARTZ diyor ki :“ Arzu duyduğunuz bir hedef tespit edip o hedefe ulaşmak için çalışmaya karar verdiğinizde sahip olduğunuz enerji kat kat artar.”
Bazı insanlar da hedeflerini doğru tayin ederler, fakat korkuları yüzünden hedeflerine giden yolu şaşırırlar. Yanlış hedeflere saparlar. Bu tür insanlar eğer değişmeye karşı açık değilseler bir türlü doğru yol bulamazlar.
Değişmeye karşı direndikleri için seçtikleri yanlış yolun körü körüne takipçisi olurlar. Bu tür direnme onları iyice çıkmaza sürükler. Sorunları çözemeyeceklerine inanarak korkularını da günden güne artırırlar. Acı çektikçe acıdan da korkarlar. Bilmezler ki tarih boyunca insanlık, bugünkü teknik ve kültürel seviyeye eğlenerek değil ter dökerek ulaşmışlardır.
Hedef tespit edip bu yolda ilerleme süreci tıpkı görme yeteneğine benzer. Kişi hedefine ne kadar çok yaklaşırsa, görüş netliği de o kadar artar. Hedefe yaklaştıkça yalnızca hedeftekileri değil, çevresindeki ayrıntıları da net olarak görür ve ayrıntıları daha çok sevebilir. İşte o zaman amacını değiştirip o ayrıntıda olanlara yönelebilir. Bazen amaca ulaşamamak, insanı hayatını gerçek hedefine daha çok yaklaştırabilir. Bu yüzden esnek olmak lazımdır. Bazı durumlarda, uğranılan hayal kırıklıkları aslında şekil değiştirmiş fırsatlar olabilir
İşte o fırsatları görebilmek bilgeliğin en önemli göstergelerindendir.
Doğru hedef seçmesini bilen kişiler, her zaman ve her yerde olayları kendilerine faydalı olacak hale getirirler veya faydalı olacak şekilde yorumlarlar. Her olayda bir hayır vardır. Bir kapı kapanır, bir kapı açılır. (One door closes, another door opens.) Her olayın faydalı yanını görebilen bilgelik yolundadır. Olay üzücü olsa bile kişi, isterse, o olayın faydalı tarafını görebilir ve böylece hayatını bir gelişme serüvenine dönüştürebilir.
Geçenlerde gece saat 3’te evimizin telefonu çaldı. Uyandım telefonu açtım. Telefondaki ses öfkeli ve küfürlü konuşuyor ve beni tehdit ediyordu. Bir anda şaşırdım. Bu adamı tanımıyordum. Telefonu kapattım. Sinirlerim çok fena bozulmuştu. Biraz şaşırmış vaziyette kaldım. Sonra bu adamın beni yanlışlıkta aradığını düşündüm. Duygularımı kontrol altına almak için bu olayın faydalı bir yönünü aramaya başladım. Aklıma akşam konuklarımız sebebi bilgisayarda düzeltemediğim kitabımın bölümü geldi. Bir süre uyumam mümkün değildi. Bu yüzden kalkıp bilgisayarın başına gittim. Bir saat çalıştım ve bu bana büyük bir fayda sağladı. O üzücü andan bile faydalanmasın keyfini çıkarmış oldum.
İnsan hedeflerimize göre yaşayıp yaşamadığını da kontrol edebilir. Bunu için kendimi şu soruları sormalıdır: Benim hedefim nedir? Şu anda hayatımda neler oluyor ve bu olanlar hedefime uygun mu? Ortalama bir günüm nasıl geçiyor ve bu günün nasıl geçmesini isterdim? Amacıma ulaşmak için yapmam gerekenleri yapıyor muyum? Günlük faaliyetlerimde kendimi geliştirici işler yapıyor muyum? Eğer yapmıyorsam bunu fark edip yaptığım işleri kendimi geliştirecek hale sokuyor muyum? Bu sorular kişiyi doğru zamanda doğru yerde olmaya yöneltir. Böylece onu uyarır ve fırsatların önünden geçip gitmesine izin vermezler.
Hedeflerin gücünü en iyi anlatan daha önce bahsettiğimiz 1953 yılında Yale Üniversitesinde yapılan araştırmadır. Bu araştırmada öğrencilerin ancak % 3 ünün hedefleri olduğu anlaşılmıştı. 20 yıl sonra araştırmacılar aynı sınıfta olan insanlardan hayatta kalanlara ile tekrar görüştüler. Öğrencilerin hedefi olan %3 lük bölümünün, parasal yönden diğer %97 lik bölümden çok güçlü oldukları anlaşılmıştır. Ayrıca mutluluk ve hayattan keyif alma gibi sübjektif ölçülere bakıldığında, yüksek düzeyde doyuma ulaşanlar da bu % 3 lük bölüm içinde görünüyordu.
Hedeflerimize göre yaşayıp yaşamadığımızı anlamak için bakış açısını genişleten şu dört soruyu kendine sorup cevabını aramalıyız.
- 1.Bundan ne öğrenebilirim?
- 2. Mevcut durumun iyi tarafı nedir?
- 3. Seçeneklerim neler?
- 4. Şu an yapılacak en iyi şey ne?
ERGENLERDE TEMEL BECERİ VE FARKINDALIK EĞİTİMİ
Yrd. Doc. Dr. Nadire Gülçin Yıldız
Ergenler kendi kimliklerini oluşturmak, bağımsız bireyler olmak için pek çok farklı davranışlar sergilerler. Bu davranışlar ebeveynlerden bağımsız olmak yanında ergenlerin aynı zamanda özerk bir birey olduklarını göstermek için yaptıkları davranışlardır. Uyuşturucu madde kullanımı genellikle ergenin bağımsızlığının simgesidir. İlk madde denemesi genellikle ‘merak’ olarak tanımlanmaktadır. Hiçbir ergen bağımlı olabileceğini düşünerek madde kullanmamaktadır. Ergenliğin omnipotansı ile ‘bana bir şey olmaz’ düşüncesi ergenleri riskli davranışlara gebe kılar. Ergenlerde madde deneme oranları yetişkinlere göre daha sıktır. Daha fazla risk alırlar.
Bu dönemde ergenleri bilgilendirmek bağımlılıkta birincil önleme dediğimiz uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılıkla mücadelenin temelidir. Bu aşamada hedef henüz hiç madde kullanmamış ama risk taşıyan bireylere ulaşmak olmalıdır. Eğitim verilerek madde kullanımının engellenmesi hedeflenmektedir. Ergenlere yönelik eğitimlerde korkutmak sadece caydırıcı etki sağlamaktadır. Tarafsız ve basit bilgilendirme ile birlikte iletişim becerilerini arttıracak (duygu kontrolü gibi ) ve riskli durumlarda yapılması gerekenler (hayır demek gibi) hakkında eğitimler vermek bağımlılıkla mücadele konusunda fayda sağlamaktadır. Gençlerin birbirlerine yanlış bilgileri aktarmasına engel olmak için doğru, gerçekçi bilgiler korkutmadan fakat dikkat çekici bir şekilde verilmelidir.
Hayır Demek
Sosyal ilişkilerimizde önceliğin bireysel mutluluk olması gerekir. Bu nedenle bireysel kararlarımızı alırken kendimizi düşünerek almayı ve gerektiğinde hayır diyebilmeyi öğrenmemiz gerekir. Sosyal ortamda mutlu olabilmek için ben olabilmeyi başarmak, karar verirken kendimizi düşünebilmek ve gerektiğinde hayır diyebilme becerisi kazanmak gerekir. Öğrencilere gerektiğinde kendi isteklerini öncelik verip, başkalarını mutlu edemeyecek olsalar ve başkalarının çıkarları ile çatışsa dahi kendileri için doğru olduğunda ‘hayır’ diyebilmeyi öğretmek önemlidir. Öğrencilerin sosyal yaşamda ben olarak var olup kendi adlarına karar verebilmelerini, bazen bu konuda içsel çatışma yaşasalar dahi ‘hayır’ deyip yaşamlarına devam edebilmeleri ve bu davranış biçiminin onların sosyal hayatta mutlu olabilmeleri için temel olduğunu anlamaları için ‘Hayır Deme’ eğitimi şarttır. Çoğu zaman insanlar başkalarını memnun etmek adına istemedikleri halde ‘Evet’ derler. Başkalarının mutluluğunu düşünmek, bulunduğumuz ortamda kabul görmek, ya da güç kazanmak için yapılan bu davranış, aslında bizi mutsuz etmektedir. Bazen insanlar kendileri için zararlı gördükleri ve yapmak istemedikleri davranışları arkadaşlarının baskısı altında, onları gücendirmemek ve kaybetmemek için ‘Evet,” demek zorunluluğunu altında hissedebilmektedirler. Aslında gerçek dostlar insanı zarara sokacak işleri teklif etmez ve bireysel sınırlarımızı zorlamazlar. Yapılan tekliflerin zarar getireceği düşünüldüğü durumlarda, arkadaşlığı kaybetmeyi dahi göze alarak, ‘Hayır!” diyebilmek önemlidir.
BAĞIMLILIĞIN NÖROBİYOLOJİSİ
Yrd. Doc. Dr. Fatma Duygu Yertutanol
Bu sunum; çok yönlü ve karmaşık bir hastalık olan bağımlılığın nörobiyolojik süreçlerini, öğrencilerin anlayabileceği şekilde basitleştirilerek özetlemeyi amaçlamaktadır.
Bağımlılıkla ilişkili bozukluklar kabaca “madde ile ilişkili bağımlılıklar” ve “davranışsal bağımlılıklar” olarak ikiye ayrılabilir. Madde ile ilişkili bağımlılık dediğimizde buna alkol, tütün, uyuşturucu madde ve çeşitli ilaç bağımlılıkları girmektedir. Bütün bu bağımlılık türleri psikiyatrik bozuklukların sınıflandırıldığı DSM-5 tanı sisteminde yer alırken davranışsal bağımlılık olarak sadece kumar oynama bozukluğuna yer verilmiştir. Oysa uzun yıllardır internet bağımlılığı, yeme bağımlılığı, seks bağımlılığı gibi terimler akademik ve akademik olmayan çevreler tarafından kullanılmaktadır. Bahsedilen durumlar; klinik açıdan tam olarak ortaya konulmamış olmaları ve/veya literatürde yeterince çalışmanın bulunmuyor olması gibi nedenlerle madde ile ilişkili bağımlılıklarda olduğu gibi bir sınıflandırmanın içinde bulunmamaktadır. DSM-5 davranışsal bağımlılıklara dahil edilme potansiyeli olan sadece tek bir durumdan (internet oyun oynama bozukluğu) bahsetmiş olup, bu ve bunun gibi davranışsal bağımlılıkların gelecekte sınıflandırma sistemlerine girebileceklerine dair bir ipucu vermiştir.
Bağımlılık tanısı koymada kullanılan ölçütlere baktığımızda kişilerin bırakmak isteyip bırakamamaları, madde alımına karşı yoğun bir istek duymaları, sosyal-iş-aile hayatlarındaki bozulmalara rağmen madde kullanımına devam etmelerine vurgu yaptıklarını görmekteyiz. Bu da bağımlılığın nörobiyolojik sürecinde, daha ilkel olan limbik sistem yapıları ile daha gelişmiş olan korteks (özellikle de prefrontal korteks) arasındaki çatışmaya işaret etmektedir. Beyinde dopaminerjik nörotransmisyonla çalışan ventral tegmental alan ve nukleus akumbens arası bağlantılar, bağımlı olmayan kişilerde doğal ödüllendiriciler (keyif veren her türlü doğal aktivite) tarafından aktive edildiğinde haz duygusunu yaşamaya neden olmaktadır. Bu duygunun hissedilmesinde aracı nörotransmitter dopamindir. Madde gibi doğal olmayan ödüllendiriciler ise doğal ödüllendiricilere kıyasla daha fazla dopamin alınmasını tetikleyerek kişilerin dopamin eşiğini değiştirmekte ve böylece doğal ödüllendiricilerden alınan haz duygusu azalmaktadır. Bunun sonunda kişiler haz duygusu almak için madde kullanımına devam etmektedir. Diğer yandan ergenlikten itibaren gelişmesini hızlandırarak olgunlaşan ve karar verme süreçlerimizde önemli rolü olan prefrontal korteksin, ödül merkezi üzerine olan inhibe edici işlevi azalmakta, buna bağlı olarak kişiler yaşadıkları yoğun istek üzerine kontrol kurmakta zorlanmaktadırlar. Tüm bu karmaşık süreçler, bağımlılık tedavisinin ne kadar zor ve çok yönlü olduğunu göstermektedir.
Bağımlılığın nörobiyolojik süreçlerini incelediğimizde, hastalığı “önlemenin” en önemli basamak olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle doğal ödüllendiricilerin önemi vurgulanmalıdır çünkü hayatta keyif alınacak çok şey vardır. Hayatı dolu dolu yaşamak her türlü bağımlılık yapıcı madde ve davranıştan uzak kalmaya yardımcı olmakta ve bu sayede sağlıklı kalan bir beyin hayattan daha çok keyif almayı başarmaktadır.